gerçek osmanlı devleti


tam adı luigi ferdinando count de marsigli (1658-1730) olan ve venedik tarafından Osmanlı’nın 17. yüzyılın sonlarına doğru askeri anlamdaki yapısını incelemek ile görevlendirilen bir bilim adamı, bir asilzadedir. bizim için önemi ise kendi döneminde kaleme aldığı l’etat militaire de l’empire ottoman isimli eserinde Osmanlı’nın idari, askeri, sosyal hayatını objektif ve tafsilatlı olarak anlatmasıdır. aslında eserin hazırlatılmasının akla mantığa uygun tek bir nedeni vardır o da kuşkusuz Osmanlı dışındaki tüm diğer devletlerin kendi anılan dönemlerinde bu devletin sahip olduğu ve neredeyse kusursuz düzeyde işleyen düzeninin kaynağını bilmek istemeleridir. bunu bilmek ve kendilerine modellemek dahası uydurmak desek sanırım daha doğru bir tanım olur. yoksa bir devlet kendisiyle hiçbir ortak bağı olmayan bir yabancı devletin iç düzenini neden bilmek hatta ve hatta bununla ilgili bir eser hazırlatmak istesin ki? kendisine içten içe hayranlık duymuyorsa şayet. evet, bugün yeni Türkiye öncesi devirlerden başlayarak bizlere unutturulmaya, anlamsızlaştırılmaya, değersizleştirilmeye çalışılan Osmanlı devleti aslında devrinin gerçek manada süper gücü. yani o bazılarının çok gıpta ettiği düşler ülkesi olarak adlandırdığı aslında hiçte öyle olmayan gerçekte özünde materyalist ve saldırgan olan bugünün amerika’sı yahut jön olarak ifade edilen her devirde ve kendini kanıtlamış her devlette toplu şekilde husule gelen bununla birlikte o ülkeyi ve sahip olduğu işleyen düzenini içten içe yiyip bitiren genellikle düzene karşı olan muhaliflerin gıpta edip durduğu özgürlüklerin kaynağı olarak gördükleri ama aslında hiçte öyle olmayan samimiyetten uzak suni düzenlerine özendikleri fransa devleti gibi değil. Osmanlı gerçektende her döneminde özellikle batı âlemi için olmak üzere işleyiş bakımından gizemini her daim korumuş merak edilmiş sahip olduğu hikmetli düzeni bazen bazı durumlarda tam, bazen ise, kısmen anlaşılabilmiş ya da oryantalist bakış açısıyla hiç anlaşılamamış yahut yanlış anlaşılmış bir devlettir. (çoğu kez iftiralar ile karalanmaya çalışılmıştır. örnek: harem) bugün kendisini batılı olarak addeden ve batının öğretilerine göre yetiştirilmiş olan bizler özellikle şimdiki gençlik (bilhassa z kuşağı) için ise ne hazindir ki Osmanlı yani kendi kökenimiz bize bizden hatta ve hatta batıdan bile daha yabancıdır. (bilmeseler yine iyi bilmedikleri gibi yalan yanlış öğretiler yüzünden kendi şanlı ecdatlarından gurur duymaları gerekirken bilakis adeta nefret etmekteler.) batı âleminin başına altı asır boyunca adeta bela olmuş İslam’ın sancaktarlığını ve koruyuculuğunu üstlenmiş şanlı, aziz bir devletin ve onun ekseriyetle mübarek ahalisine ve tüm nesillerine yenilgiyi tattırabilmenin tek yolunun mertçe mücadele değil de -ki hiç bir zaman mertçe mücadele etmeyi dahi becerememişler sırtlan misali topyekûn ve özellikle son dönemde hasta adam olarak niteledikleri Osmanlı’yı canlı canlı parçalayıp yok etmek istemişlerdir- ahalisini derinden ve ihlâs ile bağlanmış bulunduğu İslam dininden ve sahip oldukları ananelerinden koparmak olduğunu ancak fark etmişlerdir. bugün Türk insanı İslam dininden kendi öz kültüründen uzak ve Osmanlı’ya tüm garp âleminden dahi daha yabancı ise bunun görünen mümessili evvela batı âlemi olsa da arka planda batının maşası olarak kullanılmak suretiyle gözleri boyanan, zihinleri yıkanan ve dahi kandırılan içimizdeki bu jönlerdir. bugün kültürel ve inanç anlamında içinde bulunduğumuz genel ahvalimiz hiçte öyle iç açıcı değildir. geçmişte bizlere yapılan şey aslında fiziksel olarak sözde vatan kurtarmak iyiliğinin karşılığında kültürümüzü, öz benliğimizi özellikle dinimizi ve aslında hangi devletin bir devamı olduğumuzu yani kökenimizi bizlere unutturmak olmuştur. hadi diyelim şapka yahut kılık kıyafet inkılâbı (dayatması) batılılaşma yönelimiyle ve insanımızın kendi görünüşüne bir çeki düzen vermesi hasebiyle belki bir nebze anlaşılabilir ancak harf devriminin(dayatması) asıl maksadı yani latin alfabesine geçişin gerekliliğinin batılılaşmadan ziyade dolaylı olarak tüm Osmanlı tebaası bakiyelerinin nesillerini bir gecede bağlı bulundukları dinlerinden  (İslam)  topyekûn koparmak ve bu nesilleri ait oldukları dinleri hususunda bu şekilde -dini ve ilmi kaynakları okuyamayacak okusa da anlayamayacak hale düşürerek-  kuşkusuz cahil bırakmaktı. haliyle bizatihi yaşamadım ama büyüklerimizden işittim. dini kaynakların devlet eliyle toplatıldığını, okunmasının veya okutulmasının kat’i surette yasaklanmış olduğunu. keza ezanın belli bir dönem dahi olsa türkçeleştirilmesini ve bu şekilde özünden uzaklaştırılarak okunuşunu, anlamsızlaştırılarak, değersizleştirilişini. dinini okuyup öğrenmek isteyenlerin eza ceza içerisinde tartaklanışlarını. ayrıca bu jön rejimin ve onun destekçilerinin, Çanakkale’de yoğun şekilde atılan top ve tabanca mermilerine doğru adeta koşa koşa giden, nihayetinde çoklukla şehadet şerbetini içen, yürekleri iman ile dolu bu kahraman yiğitlerin (kadın-erkek) büyük oranda çabaları sayesinde kazanılan Kurtuluş Savaşı’nda evlatlarını vatan için şehit veren zavallı durumdaki ebeveynlere vatan için gösterdikleri üstün fedakârlıklarının (ki evlatlarını vatanın selameti için feda etmişlerdir.) adeta karşılığı mesabesinde kendilerine kat’i şekilde bir din ve kültür erozyonunu dikta ettiklerini ve bu diktalara karşı koyanların tevkif edilip, hapislerde çürütüldüklerini yahut asılıp, ortadan kaldırıldıklarını elbette hepimiz iyi biliyoruz. evet, bunlar maalesef yaşandı. oldu ve bitti. burada maksat geçmişin kinini yaşatmak, körüklemekte değildir aslında. sadece kesin olarak bilinmelidir ki HAK hiçbir zaman yerin dibinde kalmaz. ya bu dünyada ya da öte âlemde bedeli bir şekilde ödenir. yahut eninde sonunda açığa çıkar. güneş gibi parlar. sıvamaya da hiçbir balçık yetmez. şunu da belirtmeliyim Osmanlı çok uluslu bir devletti. bugün Osmanlı’nın bir zamanlar hâkimiyetine aldığı bölgelerde yaşayan halklar hala bile kendi atalarından duydukları şekilde Osmanlı’yı hayır ile yâd ederler ve halen kuşkusuz İslam dininin gerçek sancaktarı olarak görürler. günümüz Türkiyesi’ni ise bu şanlı devletin bir devamı zannederler. bu sebeple de Türkiye’ye ve Türkler’e saygı duyarlar. bilmedikleri şey ise bu hasta adam (Osmanlı) üzerindeki suni dejenerasyonun büyüklüğüdür. batı emeline belki ulaştı. asırlar boyunca tepelerinde at koşturup her durumda kendilerini hezimete uğratan adeta kendilerine kan kusturan bu güçlü devleti her bakımdan kendisine benzeterek etkisizleştirmeyi başardı. tabii ki içimizdeki jönler de. günümüz gençliği özellikle z kuşağı olarak anılan ve her şeyleri bildiklerine inanılan yeni jönlerin -hepsi için olmasa bile pek çoğu için geçerlidir bu durum- bırakın uzak geçmişi aslında yakın geçmişlerinden bile haberleri yoktur. çünkü o şekilde eğitildiler ve beyinleri yıkandı. ama kesin olarak bilinmelidir ki tarih sürekli değişir. kişiler, olaylar, kurumlar, devletler, coğrafi sınırlar kısacası her şey sürekli olarak değişir. sadece gözümüzle takip edemeyiz hepsi o. her şey aslında geçip giden ve gitmekte olan zamanın bir sonucudur. lakin bilinmelidir ki, suyu ters yönde çaba harcamaksızın doğal yollarla akıtamazsınız. işleyen doğal düzeni cebri müdahaleler ile değiştirmek rüzgâra karşı işemek gibidir ve asla kalıcı şekilde olumlu bir sonuç alınamaz. Rabbim her durumda ülkemiz için en hayırlı olanı nasip, Türk milletini de daim etsin inşallah.


  4 Ağustos 2023  |


içerik yazarı:   admin (yazar profili)

içerik yayın tarihi:   25 Aralık 2021


bu içerik ilgini çekti mi?

4 / 0

hayır mı? öyleyse belki de ilgini cezbedecek o özel içerik bunlardan biridir:

(unutma! gönlümüzden geçen yalnızca bakıp geçen bir seyyah olman değildir. durup nihayete eren bir dost olmandır. ki işte bu vesile ile aramıza katılman dolayısıyla değerli üyeliğin bizleri ziyadesiyle memnun edecektir.
Bir yanıt yazın0

e-posta adresiniz yayımlanmayacak. gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.