kulluk yarışı


neredeyse tüm insanlık şayet semavi kabul edilen bir dinin mensubu iseler mevcut imanlarından ötürü Cennet’e layık olduklarını kat’i surette düşünerek oraya varma arzusunda ve eğilimindeler (ben ve benim gibi düşünen salt şekilde aykırı azınlıklar hariç.) aslına bakarsanız şu layık olma ya da liyakat meselesi çözüme ulaşmalı evvela. bunun yani kişinin liyakat sanrısının kendisine aşırı değer vermesi, kendisini aşırı şekilde özel ve önemli zannetmesi dışında bir hissiyattan öte nedeni yok esasında. diğer adı ben-merkezcilik olan bu hal günümüz toplumlarında had safhada ve öyle sanıyorum ki katlanarak da artmakta maalesef. bir insan özünde ben-merkezci midir? bu bilimsel düzeyde yanıt bulabilecek bir soru belki de lakin yine de bence ebeveynlerin ikisinin birden ben-merkezcil tabiatlı olması (ki bugün pek çok anne ve baba kendilerine ömürleri boyunca hayatın kendisi tarafından gösterildiğini düşündükleri acımasızlıkların eseri olarak aşırı kendini korumacı ve aşırı benlikçi haldeler) çocuklarını da ben-merkezcil yetiştirmeleri dahası evlatlarına ben-merkezciliği aşılamaları onların da ileride böyle olacağı anlamına tam olarak gelmez. bu eğitilenin eğitenden gelen iyi ve kötü tüm verileri ne derece bir uysallıkla kabul ettiği veya bu verilere ne derece asi bir üslupla karşı koyduğuyla ilintili esasında. şu da yadsınamaz bizler toplum ile eviriliyoruz, sel misali önüne katılıp gidiyoruz. genç kuşağın bugünlerde kendilerini dünya merkezinde gibiymiş gibi zannetmeleri de işte hep bu ebeveynlerin evlatlarına ellerinde olmaksızın içgüdüsel olarak gösterdikleri ölçüsüz sevgi ve değerlerinin bir çeşit dışavurumundan ibarettir. her neyse konuyu fazla dağıtmadan bağlayayım. neden insanlığın üzerlerine yapışmış olan ben-merkezcilikten dem vurdum ve bu konuyu irdeledim sizce?  şöyle ki hayatın kendisi bencilce bir kapışmacadan ibaret. mesele öyle bir hale getirildi ki olay meta kazanmak için birbirlerini ezip geçen insanların imanın ve amellerin en üstününe sahip olmak hususunda bile böyle hunharca davranmaları, en iyisini yapmak uğruna birbirlerini fiziksel manada çiğneyip geçmeleri şeklinde tezahür etmeye başladı. anlayacağınız bu kişisel kapışmacalar din denen olgunun bile içine işletilmiş durumda. fakat anlamakta güçlük çektiğim hadiselerden biri de günün herhangi bir anında bomboş olan camilerin ibadethanelerin tam da o kutsal sayılan vakitlerde ya da genel afet, hastalık vs. zamanlarında tıklım tıklım oluşudur. öyle ki normal zamanlarda rağbet gösterilmeyen o ibadethanelerin giriş kapıları böyle zamanlarda rutin şekilde ibadet eden benim gibiler için adeta duvar olur. içeriye bakarım herkes saf tutmak için birbirlerini ezer olmuş ve içeride benim durabileceğim tek bir boşluk kalmamış. şaşırır kalırım genelde. şöylece ettikleri ibadetlere bakarım o esnada benim normal zamanlarda ettiğim ibadetlerimin yüz hatta belki de bin katı gibi görünür hep bana. aman Ya Rabbim o ne yakarışlar, ne secdelere kapanmalar. bu halde rutin şekilde ancak sürekli etmekte olduğum ibadetlerimi onlarınkine kıyasla minnacık gibi görmeme vesile olan ve bu şekilde ye’se düşmeme neden olan onların bu halleri. bilemiyorum. herkes kazanmak istiyor. esasında cenneti kimseden kıskandığım falan da yok. isterim ki herkes cennete girsin. ancak insanlardaki bu ben-merkezcilikten kaynaklanan yamyamca kazanma hırsı ve onlardaki bu tuttuklarını koparabilme becerisi karşısında benim gibi pasivize insanların belki de hiçbir ortamda, hiçbir şekilde şansları yok gibi görünüyor. evet. meta kazanmak bir yer edinebilmek hususunda bu dünyada etkin olamadım ve sanki benim dışımda herkes bu dünya yarışını kazanmış gibi görünüyor. lakin cennet hususunda da mı durum böyle olacak? asgari ancak rutin şekilde devam eden imanıma ve mevcut kısıtlı amellerime karşılık iş dünyasında beni ezip geçen o elin oğulları andığım kutsal gün ve gecelerde belki de tek seferlik uğradığı o ibadethanelerde üstelik bana ibadet edebileceğim tek bir yer dahi bırakmayıp o muazzam yakarışlarıyla tüm bonusları tek seferde toplayıp Hak katında da mı beni ezip geçecekler? bu şekilde her zaman ve her mekanda aşağının aşağısında mı kalacağım? hayatta mantıksız gibi görünen lakin birer hakikat olan tezatlıklar her zaman sinirlerimi bozmuştur. bir söz vardı: “az zengin olmak için çok emek fakat çok zengin olmak için az emek vermek yeterlidir” şeklinde idi sanırım. neden çok çalışanlar herkesten daha az kazanıp az çalışan veya hiç çalışmayanlar da herkesten çok kazanmak zorunda? Hak katında da mı durum böyle? hayır. böyle olamaz, olmamalı. derken aklıma etgar keret tarafından vaktince söylenmiş bir söz daha geliyor: “cennetin iyilik yapmaya adanmışların yeri olduğunu sanırdım. meğer öyle değilmiş Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar müşfik. cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri imiş.”


  12 Ağustos 2023  |


içerik yazarı:   admin (yazar profili)

içerik yayın tarihi:   25 Mart 2023


bu içerik ilgini çekti mi?

0 / 0

hayır mı? öyleyse belki de ilgini cezbedecek o özel içerik bunlardan biridir:

(unutma! gönlümüzden geçen yalnızca bakıp geçen bir seyyah olman değildir. durup nihayete eren bir dost olmandır. ki işte bu vesile ile aramıza katılman dolayısıyla değerli üyeliğin bizleri ziyadesiyle memnun edecektir.
Bir yanıt yazın0

e-posta adresiniz yayımlanmayacak. gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.